ETİYOPYAGEZİİNANÇLARLİTERATÜRÜLKE

SABA MELİKESİ BELKIS

Saba Melikesi Belkıs (Habeşçe: Nigist Saba), günümüz Habeşistan (Etiyopya) veya Yemen‘inin olduğu topraklarda hüküm sürdüğü farz edilen, tarih öncesi Saba Krallığı‘nın (İbranice Sh’va veya Seba שבא, Arapça Saba veya Sebe سبأ, Habeşçe ሳባ) hükümdarıdır. Modern arkeoloji bu krallığın mevcudiyeti konusunda şüphecidir. Kitabı Mukaddes‘te kraliçenin isminden bahsedilmez. Habeş kültüründe “bu şekilde değil, böyle değil” gibi anlamlara gelen  Makeda  ismiyle anılır. İslam kültüründe Belkıs olarak bilinir. Ayrıca bazı kaynaklarda Lilith, Nikaule veya Nicaula (Nikola) olarak da geçer.

Eski Ahit’e göre

Saba Kraliçesi (Melikesi), İsrail Kralı Solomon‘un (Süleyman Peygamber) bilgeliğini duyar ve onu sorularıyla test etmek amacıyla beraberinde baharat, altın ve değerli taşlardan müteşekkil birçok hediye ile yola çıkar.(1. Krallar 10:1-13 ve 2. Tarihler 9:1-12 ). Kraliçe, Süleyman’ın bilgeliği ve serveti karşısında hayrete düşer ve Süleyman’ın inandığı tanrısına dua eder. Süleyman Belkıs’ın bu tavrına, kraliçeye hediyelerle karşılık verir ve “ne isterse alabileceğini” söyler. Kraliçe zaten çok zengindir ve Süleyman’a hediye olarak 4,5 ton altın getirmiştir. (1. Krallar 10:10).

ESKİ AHİT

Süleyman’ın Özdeyişleri‘nde Saba Kraliçesi ile Süleyman arasındaki ilişkiye dair bazı göndermeler vardır ve bunlar zaman zaman ikilinin birbirlerine âşık oldukları şeklinde yorumlanır.

Sonraki dönem Yahudi efsanelerinde

Yahudi tarihçi Josephus Antiquitiesde Saba Kraliçesi’nin öğrenmeye olan tutkusundan bahseder. Onu “Nikaule” olarak adlandırır. Muhtemelen bu ismi Herodot‘un Nitocris‘ine benzeterek oluşturmuştur.

Sonraki dönemlerde yazılan (*) Targumlarda yer alan  Yahudi  efsanelerinde  Belkıs daha öyküsel (mitolojik) bir anlatımla ifade edilmiştir. Saba Kraliçesi’nin sözlerinden oluşan manilerin derlenmesi için büyük çaba sarfedilmiştir.

TARGUM

(*) Targum: Targum İkinci Kudüs Tapınağı döneminden Orta Çağ’ın başlarına kadar geçen süreçte yazılıp derlenmiş Tanah’ın Aramice tercümesidir. 

Saba Kraliçesi bazı öykülerde Lilith olarak adlandırılmıştır.

Günümüz Afrika kültüründe

Saba Kraliçesi’nin (*)  Kitabı Mukaddes‘te bahsi geçen iki siyahî kraliçeden biri olduğu düşünülmektedir. Diğer siyahî kraliçe  Kandake‘dir. Josephus, Saba Kraliçesi’nden “Mısır ve Habeşistan Kraliçesi” olarak bahseder. İlk papazlardan Origenes ve Jerome onu, “Siyah Afrika milletlerinin kraliçesi” olarak tanımlamışlardır. Strabo’ya göre Habeşistanlılar M.Ö. 2. yüzyılda, doğu Afrika sahillerinde ve Arap sahil şeridinde de yaşamışlardır. Ayrıca Homer şöyle demiştir: Mısır‘a komşu olan Etiyopyalılar (Habeşistanlılar) ikiye ayrılır; bir kısmı Asya’da yaşar, diğerleri Libya‘da (Afrika) yaşar. Aslında birbirlerinden hiçbir farkları yoktur”. Birçok müslüman tarihçi eski çağlarda Arabistan‘ın Habeşistan’ı da kontrol ettiğini ileri sürmüşlerdir. Aslında Etiyopya Arabistan’ın güney ucunu (bugünkü Yemen) kontrol altında bulundurmuştur. Mısır’ın güneyinde veya Afrika veya Arabistan sahil şeritlerinde yaşayan siyahi halkın tamamına Etiyopyalı denir.

KİTABI MUKADDES

(*) Kitabı Mukaddes: Kitâb-ı Mukaddes veya Kutsal Kitap, Eski Ahit ve Yeni Ahit’i kapsayan, Hristiyan inanışının temelini oluşturan ve Hristiyanlarca kutsal sayılan kitaptır.

İslami kaynaklarda

Saba Melikesi’nden Kur’an‘da Neml Sûresi 22 – 44. ayetlerde bahsedilir. Kur’an‘da melikenin ismi geçmez ama Arap kaynaklarında “Belkıs” olarak adlandırılır.

KURANI KERİM

Kur’an’daki öyküsü Eski Ahit‘e benzer niteliktedir. Hüdhüd  kuşu, hayvanlarla konuşabilen Süleyman Peygamber’e Saba adlı bir ülkeye gittiğini ve oradaki halkın güneşe taptıklarını söyler.

İBİBİK ( HÜDHÜD ) KUŞU

Süleyman melikeye kendisine itaat etmeye davet eden bir mektup gönderir. Melike adamlarına danışır. Onlar “Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir, artık ne buyuracağını sen düşün” derler. Melike, elçileriyle Süleyman’a hediyeler gönderir. Süleyman hediyeleri önemsemez ve Allah’ın kendisine çok daha iyilerini bahşettiğini söyler. Hüdhüd kuşu yazısı için tıklayınız.

Cinlerden biri gidip melikenin tahtını getirebileceğini belirtir. Süleyman’ın bilgili adamlarından biri de “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” der. Bu zatın, Süleyman’ın veziri Âsaf bin Berhiyâ  veya  Hızır  olduğu rivayet edilir. Kimin getirdiği belirtilmez.

Melike gelince önceden getirilmiş olan tahtı bazı değişikliklere uğratılır ve kendisine gösterilir. Senin tahtın böylemi? sorusuna Melike “tıpkı aynısı” diye cevap verir.(Neml 41-42) Daha sonra Süleyman’ın camdan köşküne girince zemini su sanarak eteklerini toplar. Süleyman onun su değil billur olduğunu belirtir. Rivayete göre Süleyman Peygamber bilgisine çok güvenen melikeyi şaşırtmak için camdan zeminin altından su akıtmış ve içine balıklar koymuştur.

Melike “Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” der ve İbrahim geleneğinden gelen tek tanrılılığı kabul eder.

Saba melikesi Belkıs Himyeri kraliçesi Belkis Bint Hedhad bint Şürahbil ile karıştırılmış ve bu karışıklık Kur’an yorumlarına girmiştir. Miladi 330-345 yılları arasında hüküm sürmüş olan bu kraliçe ile ondan 13-14 yüzyıl önce yaşayan İsrail Kralı Süleyman arasında bir ilgi olamaz.

Bazı efsanelerde Belkıs’ın kocasının Yasir Yan’am olduğu, Belkıs’ın güneşin kız kardeşi olduğu ve babasının annesini kurtaran El Hadhad isminde bir cin olduğu söylenir. Belkıs’ın annesinin bir cin olduğu, cinlerle evlenmenin caiz olup olmadığı gibi konular birçok tefsir ve fıkıh kitabının konusu olmuştur.

Günümüz Arap kültüründe

Bazı Arap akademisyenleri Saba Melikesi’nin eski Arap kaynaklarında anlatıldığı üzere Yemen‘de değil, kuzeybatı Arabistan‘da olduğunu düşünmektedirler. Kuzeybatı Arabistan’da, güneyli Arap krallıklarının kurduğu ticaret kolonilerinin olduğunu belirtmektedirler. Bazı modern arkeolojik kalıntılar bu kolonilerin varlığını doğrular niteliktedir ancak Saba Melikesi Belkıs’ın oradaki varlığı ispatlanamamıştır.

Habeşistan kültüründe

Habeşistan‘daki kraliyet ailesi, soylarını doğrudan Süleyman‘a ve Saba Melikesi Makeda’ya dayandırmaktadırlar. Makeda isminin kökeni kesin olmamakla birlikte başlıca iki görüş ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi Yeni Ahit‘te bahsi geçen “Candace” isimli Habeş kraliçesinin isminin zaman içerisinde bozularak bu şekle dönüştüğüdür. Diğer bir iddia, bu ismin kökeninin Makedonya‘lı Büyük İskender olduğu yönündedir.

Habeş efsanesi Kebra Negastın (Krallar Kitabı), Makeda ve onun soyundan gelenleri anlattığı ileri sürülür. Kral Süleyman’ın Makeda’yı baştan çıkarttığı, ondan bir oğlu olduğu ve bu çocuğun ilk Habeş Kralı I. Menelik olduğu söylenir. Süleyman’ın Habeşistan Kraliçesi tarafından ziyaret edildiği iddiası, M.Ö. 1. yüzyıl Yahudi tarihçilerinden Flavius Josephus tarafından da desteklenir.

KEBRA NAGAST

(*) Kabra Negast: Kabra Negast, birçok Rastafaryanlar ve Etiyopyalı Hristiyanlar tarafından kutsal ve ilham edilmiş kabul edilen, İbrahimi Dinlerde adı geçen Süleyman‘ın Saba melikesi ile olan ilişkisini anlatan bir dinî metindir. Ge’ez dilinde yazılmış olan eserin en az 700 yıllık olduğu düşünülmektedir. Eserde İbranilerin dini Museviliğin Etiyopya’ya gelişi, Süleyman’ın Saba melikesi ile karşılaşması ve soylarının Süleyman’a dayandığı iddia edilen Etiyopya krallarının ortaya çıkışına dair bilgiler bulunur.

KEBRA NAGAST

Uzun yıllar boyunca modern Habeşistan halkının, İbranice konuşan güney Arabistanlıların, İbranice konuşmayan yerel Habeşistanlı halkla karışması sonucu ortaya çıktığı kabul edilmiştir. Gerçekte tarih öncesi Aksum Krallığı (Habeşistan Krallığı), 7. yüzyılda İslam‘ın yükselişine kadar Yemen dâhil güney Arabistan‘ı kontrol etmiştir ve Tigrinya dili, Habeşistan dili gibi bu bölgede konuşulan dillerin hepsi İbranice kökenlidir. Habeşistan ve civar bölgelerinde tarih öncesi Arap toplumlarına dair kalıntılar bulunmakla beraber henüz Saba Melikesi öyküsünü doğrular hiçbir kanıta rastlanmamıştır. Ayrıca Saba‘lı göçmenlerin modern Habeş Krallığı’nın oluşumunda rol aldığına dair bir kanıta da ulaşılmamıştır.

Habeşistan‘daki Saba etkileri modern yazarlar tarafından daha da fazla sorgulanmıştır. Bu etkinin sanılandan çok daha az olduğu, yüzyıl veya birkaç on yıl içerisinde kaybolduğu, muhtemelen Aksum eyaletleri veya D`mt medeniyeti ile askerî veya ticarî bir ortaklıktan öteye gitmediği iddia edilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu