MONTEVERDE
Bir süre daha yol aldıktan sonra Monteverdeye vardık. Monteverde küçük bir dağ köyü, yağmur ormanlarının hemen dibinde kurulmuş. Milli parkları olduğu gibi, bölgede bir çok özel orman da var. Köyün merkezinde restoranlar, hediyelik eşya satan dükkanlar kafeler ve marketler bulunuyor.
Konaklama genellikle Lodge’larda veya küçük evlerde oluyor. Gelen turistlerin tamamı yağmur ormanları yürüyüşü ve kuş gözlemi yapmak isteğinde olduğundan temiz bir yatak ve banyo dışında beklentileri de pek olmuyor. Unutmadan Kosta Rika hakkında söylemem gereken en önemli şeylerden ilki, kahvelerinin çok güzel olması, diğeri çok değişik ve lezzetli meyvelerle dolu olması ve son olarak da pahalı bir ülke olması.
Biz de böyle bir özel bir ormanın içerisinde kurulmuş ,köyün dışında bir lodge da kaldık. Ortam etkileyiciydi. Yağmur ormanlarının içerisinde, vahşi doğayla baş başa bir evdi. Hatta burada bir gece daha mı kalsak diye birbirimize sorduk. Ormana bakan kocaman bir balkonu, her an kuşların ve maymunların oradan, oraya gidip geldiği, kuş seslerinin bütün gece hiç susmadığı bir yerdi. Eşyalarımızı bırakıp, yemek için tekrar Monteverdeye döndük, bir kaç tane restoran ve pizzacı vardı birini seçtik ,yemeğimizi yedik. Erkenden uyumamız gerekiyordu, kuş gözlemi için gireceğimiz milli parka erken saatlerde ulaşmamız istenmişti. (Lodge,Mar İnn -Yetkilisi Manfred + 50687044952)
CURI-CANCHA MİLLİ PARKI
Ertesi sabah erkenden Curi-Cancha milli parkına bu sefer rehbersiz giriş yaptık. Bu milli parka girmeden önce, başka bir rehberin tavsiyesiyle Stella’s Bakery’nin yakınlarına kuş gözlemlemeye gittik. Yol üzerinde küçük bir kafeymiş, önüne arabayı park edip, etrafımıza bakındık ne tarafa doğru gidelim diye. Dört bir taraf sık orman. Gözümüze ormanlık alana doğru giden bir patikayı kestirdik ve daldık. Dışarısı aydınlanmış olmasına rağmen ormanın içi karanlıktı. Bir süre dolaştık, daha sonra yolu kaybetme ihtimalini de düşünüp, geldiğimiz yoldan tekrar arabanın yanına çıktık. O sırada tellerde sarı göğüslü kuşları görüp, onlara doğru yanaşmaya başladık, onların biraz ilerisinde başka kuşlar görüp, heyecanla oradaki kuşları da fotoğraflamak istedik. Zaman hızla geçmişti ve artık Curi-Cancha’ya gitme zamanı gelmişti, toparlandık yola çıktık. Varmamız 15 dk kadar sürmüştü, danışmaya kaydımızı yaptırdık, park giriş ücretini ödedik, haritamızı aldık ve dev gibi ağaçların arasına daldık.
Bitkiler ve orman çok etkileyici, ağaçlaşmış eğrelti otları, dev yapraklar, ağaçların tepesinde uçuşan bu bölgeye mahsus beyaz yüzlü maymunlar, kuşlar, pek çok böcek ve sürüngen. Bu ormanda beni en çok kırmızı kafalı ağaçkakan etkiledi. Küçücük cüssesiyle nasıl bir güçle ağaca hiç durmadan vurup kocaman delik açabiliyor, hayretle izledim. Ağaca nasıl bir güçle tutunduğunu, boynunun nasıl bu kadar dayanıklı ve güçlü olduğunu çözemedim.
Kuşlarla ilgili bana değişik gelen bir uygulamayı da yine bu orman içerisinde gördüm. Küçük bir meydanlıkta asılı duran bir çok yemlik vardı, içlerine şekerli su doldurmuşlar. Yüzlerce Hummingbird kuşu uzun gagalarını deliklerden içeriye sokup o suyu içiyorlar. Bunu yaparken de havada asılı kalıyorlar. Daha önce bu kuşu çiçeklerin özlerini içerken gözlemlemiş ve fotoğraflarını çekmeye çalışmıştım, bir türlü istediğim gibi bir pozda çekememiştim. Bu benim için bir fırsat oldu ve çok sevindim.
Bu güne kadar sadece görüntülerini çok sevimli bulduğum Sinek kuşları hakkında sonradan öğrendiğim bir kaç ilginç bilgiyi vermeliyim; Dünyada sadece Amerika kıtasında ve çevresindeki adalarda yaşıyorlar. 400 civarında türü olup, genellikle kırmızı renkli olan, ancak diğer renklerdeki çiçeklerden de besleniyorlar. Saniyede 18 ila 50 kez kanat çırpabiliyorlar, tek seferde 960 km uçan türlerinin olduğu biliniyor.( Yakut boğazlı sinek kuşu) Çiçeklerin içlerine uzun gagalarını sokarak öz sularını içiyorlar ve bu arada çiçeğin döllenmesine katkı sağlıyorlar. Gagaları kadar uzun dilleriyle gagalarının yetmediği yerlerde beslenmelerini sürdürüyorlar. En küçük sinek kuşu boyu 5 cm olan Küba sinek kuşu. Doğada geri geri veya dikey uçabilen tek kuş. Beslenirken o kadar hızlı kanat çırpar ki havada asılı kalmış gibi hissettirir. Yaşayabilmek için sürekli beslenmesi gereken, beslenirken müthiş bir enerji harcadığı için de sürekli beslenmesi gereken bir kuş. İşte bu yüzden çiçeklerin ve yumuşak böceklerin azaldığı mevsimlerde onları koruyabilmek için bu şekerli su kapları doğaya asılıyor ve sürekli dolduruluyor. Geriye dönüp şunu soruyor insan, geçmiş bin yıllarda böyle bir destek olmadan yaşayabilen bu canlılara niçin şimdi destek olmak gerekiyor. Bence bunun tek sorumlusu doğaya uygun olmayan tek canlı türü olan insan oluyor.
Öğlene doğru Monteverde’den ayrılıp, Manuel Antonio ya doğru yola çıktık, yaklaşık 3,5 saat sürecek yolculuk sonucunda esas hedefimiz olan Corcovado ya devam edip, etmemeye karar verecektik.
Okuduklarımızdan bildiğimiz kadarıyla Manuel Antonio pek çok turistin gitmeyi tercih ettiği, en çok bilinen Rezervlerden (National Reserve) birisi. Manuel Antonio ya hava henüz kararmadan varmıştık. Kararımızı ,daha az insanın tercih ettiği, doğasının daha az keşfedildiğini duyduğumuz Corcovado ya gitmek olarak verdik. Yaklaşık 3 saat sürecek yolculuğumuzun aydınlıkta gittiğimiz kısmında gördüğümüz manzaralara, neredeyse asfalttan fışkıracak kadar yoğun bitki örtüsüne, renklere ve gördüğümüz değişik kuşlarına hayran, hayran bakmaktan yolun nasıl geçtiğini anlamamıştık.
La Fortuna-Arenal Volkanı yazısı için tıklayınız
3 Yorum