Corcovado da kalacak yer seçenekleri arasında Danta Lodge‘un fotoğrafları ve konumu orayı tercih etmemize neden olmuştu.
Danta, O bölgede yaşayan, Tapir ailesinin bir üyesi, ancak boyutları neredeyse büyük bir domuz kadar. Lodge da ismini bu hayvandan alıyor. Hatta logolarını da Danta’nın ayak izi olarak yapmışlar.
Costa Rica’da hava 17:30 civarında kararıyor. Biz de yolun yaklaşık iki saatini karanlıkta gitmek zorunda kaldık. Lodge’a vardığımızda çoktan gece olmuştu. Ancak karanlık olmasına rağmen, ortamdan etkilenmiştik. Ormanın içerisinde odalarımız, geceden, sabaha öten kuşlar, ürkütücü düzeyde haykıran maymunlar ve çiçek kokuları. Odaların dekorasyonunda “ taş devri” evlerinden esinlenilmiş, konforlu ve temiz.
Tek katlı, büyükçe odaları, odadan büyük banyo ve tuvaleti olan,önünde geniş bir verandasıyla keyifli bir yerdi kaldığımız oda. Eşyalarımızı hazırladık, fotoğraf makinalarını, telefonları şarja taktık ve yattık. Yağmur ormanlarında yapacağımız yürüyüş için sabah 05:00 de uyanmamız gerekiyordu. Yorgunluktan hemen uyuya kaldık.
Sabah uyanır, uyanmaz kendimi dışarıya atmıştım. Bir taraftan maymunların haykırışları, diğer taraftan bazı kuşların ahenkli ötüşleri, ancak tüm bunları da bastıran büyük papağanların çığlıkları karşıladı bizi.
Gece yağan yağmurun damlaları dev yapraklı bitkilerin üzerinde , güneşin aydınlattığı cam kırıkları gibi gözüküyordu. Erken ve hızlı bir kahvaltının ardından yürüyeceğimiz yağmur ormanlarına doğru, römorkuna oturma yerleri yapılmış bir traktörle gitmek üzere yola çıktık.
Rehber dışında kampta kalanlarla birlikte toplam altı kişiydik. Yol boyu bir çok dereden geçtik. Yolun neresi olduğu bile belli olmayan bölgeleri aşıp orman korucularının olduğu bir bölgeye geldik. Yol boyunca bir sürü kuş ve kertenkele gördük. Rehber arada bir durup, bizlerin fotoğraf çekmesini sağladı.
Koruculara kayıtlarımızı yaptırıp, tekrar traktöre doluştuk, bu sefer ki yolculuğumuz kısa sürdü. Yağmur ormanlarının girişinde traktörü bıraktık, hazırlıklarımızı yaptık ve ormana girdik. Bitki örtüsü hayranlık uyandıracak kadar değişikti, zaman, zaman karıncaları, mantarları, yaprakları seyrettik.
İlk rastladığımız kuş, büyük bir baykuştu.
Onu izleyebilmemiz için rehber tripodunu kurdu, dürbününü yerleştirdi, hepimize sırayla izletti. Fotoğraf makinası olanlar uzakta olsa fotoğraf alabilmiştik. Biz fotoğraf çekerken Rehber, tripod’un çok yakınında çöreklenmiş zehirli bir yılanı fark etti. Üzerine basmamıza ramak kalmıştı.
Habersizce bu kadar yakınında duruyor olmak biraz içini ürpertiyor insanın. Hepimiz bir adım geri çekildik. Uzağında olmak hepimize daha iyi geldi.
Ormanı seyrederek yaklaşık bir saat daha yürüdük ve bir açıklığa geldik. Uzaktan gittikçe artan bir hışırtı sesi geliyordu, rehber, yağmurun gelmekte olduğunu hemen pançolarımızı giymemiz gerektiğini söyledi. Ses gittikçe yaklaştı, yaklaştı ve bütün şiddetiyle üzerimize yağmaya başladı. Dışarısı 27 derece, üzerinizde panço, nem yüksek, insan kendi terlemesinden, yağmurdan daha çok ıslanıyor bu ormanlarda. Hiç ara vermeden yürüyüşe devam ettik, hedefimizde küçük bir şelale vardı. Yağmurdan ve ortamdaki doğal yosunlaşmadan dolayı çok kaygan bir yokuştan sonra şelalenin küçük havuzuna inebildik. Biraz dinlendik, yağmurun hızında hiç bir değişiklik olmuyordu, toparlandık, ormandan çıkmak için bir başka yoldan yürüyüşe geçtik.
Bir süre sonra yağmur dinmişti, ancak yaprakların üzerindeki damlalar uzun bir süre yağmur gibi yağmaya devam etti. Yolun ortalarına yakın rehberimiz bir ağacın dalında duran bukalemunu gösterdi. Çok güzel renkleri olan bir hayvandı, bir süre onu izleyerek zaman geçirdik, fotograflarını çektik. Gösterdiğimiz ilgiden sıkılmış olmalı ki, kısa bir zaman sonra yavaşça sık dalların arasına kayıverdi.
Yağmurun dinmesine sevinmemiz uzun sürmedi, daha önceki kadar yoğun olmasa bile yine de sağanak sayılacak bir tempoda yağıyordu. Yürüyüşe devam ederken rehber bu sefer bir ağacın önünde durdu ve ağacı anlattı. Gövdesi dikenli, kökleri yüksek, 5-6 koldan toprağa bağlanan, bambuyu andırır bir ağaçtı. Bu ağacın yerini değiştirebildiğini, bir anlamda yürüdüğünden bahsetti.
Ağaç yerini değiştirmek istediğinde, gitmek istediği yöne doğru bir kök salıyor, o kökü kuvvetlendirirken, en arkadaki kökü kurutuyor. Böylece sanki adım atar gibi bir hareketle yerini değiştirebiliyor. Doğaya bir kez daha saygımızı sunup ilerlemeyi sürdürdük.Neyse ki traktöre varmamıza az bir zaman kalmıştı. Gelirken geçtiğimiz derelerin suları yağmurdan biraz yükselmişti. Neden traktörle götürdüklerini o zaman daha iyi anladık. Yağmurun hangi şiddette yağacağı belli olmuyordu.
La Fortuna-Arenal Volkanı yazısı için tıklayınız
Cennet gibi bir yer, galiba epeyce dikkatli olmak gerekiyor barındırdığı tehlikelere karşı
Sevgili Rezzan, gerçekten tam bir cennet. Huzur ülkesi. Ruandaya gittiğimde , burası dünyanın ikinci en yeşil ülkesi dediler, birincisi nasıl oluyor ki acaba dedim. Costa birincisiymiş.