Güney Etiyopyada, Omo nehrinin doğu kıyısında yaşayan, Omotik bir dil konuşan küçük bir kabiledir Kara kabilesi (yaklaşık 1.000-3.000 kişi). Kara kabilesinin Hamar, Benna ve Başada kabileleriyle dilsel ve kültürel olarak benzerlikleri çoktur, ayrıca Dassanetch ve Arbore kabileleri ile yakından ilişkilidirler. Kara yerel dilde ” Balık” anlamına gelir. Karalar Hamer ismini ” dağ sakinleri” diye tanımlarlar. Hamarler Karalara “balık yiyen insanlar” derler. Kara’lar, Karo kabilesi olarak da adlandırılırlar.
Kabilenin büyüklerinin geçmişleriyle ilgili anlattıklarına göre, Karalar, köklerinin Hamar ve Benna halklarının dağlarından göç eden çobanlar olduğuna inanıyorlar. Hikayesi şöyle; Hayvanlarını otlatmak için dağlarda gezerlerken susayan hayvanlar su bulmak için ortadan kaybolurlar. Kara çobanları bütün dağı aramalarına rağmen hayvanlarını bulamazlar. Çaresizlik içerisinde günlerce bir gün geri dönecekleri umuduyla dağlarda yaşamayı sürdürürler. Gerçekten de hayvanları sonunda geri döner, ancak bir zaman sonra tekrar susadıklarında yine ortadan kaybolurlar. Kara çobanları bu defa onları takip ederler ve Omo Nehri’nin varlığını bu şekilde keşfederler. Suyun ve otun bol olduğu bu bölgede hayvanlarının daha rahat edeceğini düşünerek Omo nehri kıyılarına yerleşmeye karar verirler.
Ancak, durum bekledikleri gibi sorunsuz olmaz, Büyük ineklere saldıran sinek sürüleri Tsetse ( çeçe ) sineği , seller ve diğer hastalıklar hayvanlarını telef eder.
Karalar hayatta kalabilmek için kendilerini mecburen Keçi , Koyun yetiştiriciliğine ve tarıma adarlar (Sorgum, Mısır ve fasulye). Fakat hayvansız yaşamak da gittikçe başka sıkıntılar yaratmaya başlar. Tekrar sürüler oluştururlar , kendi nüfusları bu hayvanlara bakmaya yetmediği için bu sefer sürülerini daha iç bölgelerde yaşayan komşuları Hamar, Benna, Başada ve Dassanech kabilelerine baktırırlar. Karşılığında Sorgum, mısır, ve fasülye, verirler.
Karalar geçmişte ticaret ve komisyonculuk yaparlardı. Kenya ve Güney Sudan’a yapılan ticarette önemli bir yere sahipti. ancak başlangıçta Omo nehrinin her iki tarafında yaşayan Karalar , nüfusu daha kalabalık, daha çok silahlı adamları olan Nyangatom kabilesinin topraklarını genişletmek için yaptıkları saldırılardan dolayı hem çok insan, hemde çok toprak kaybettiler ve Omo nehrinin batı kıyılarını terk etmek zorunda kaldılar. Aynı yıllarda bölgede ortaya çıkan Veba salgını da nüfuslarının azalmasında önemli bir rol oynadı.
Günümüzde hayatta kalmak, çocuklarını büyütebilmek ve kabilenin varlığını sürdürebilmek için , inançlarına göre tabu olan arıcılığı ve balıkçılığı yapmaya başlarlar. Sadece bekar gençlerin balık tutmasına izin verilir, ancak balıkçıların hemen sonra bir arınma ritüelini tamamlamaları gerekir. Benzer bir durum avcılıkta da ortaya çıkar. İhtiyaçları nedeniyle yapılan avcılık , sadece tehlikeli bir hayvanın öldürülmesiyle elde edilen sosyal prestijle birleştirilir. Bu gün bölgede avcılık halen Omo Vadisindeki doğal yaşamı korumayı amaçlayan devlet kurumları tarafından kontrol edilmektedir.
Kara halkı, Dassanech ve Arbore ile aynı aileden olduklarına inanıyor. Bu nedenle, aralarındaki herhangi bir çatışma söz konusu değildir ve buna neden olacak her türlü hareketten kaçınırlar. Kara ve Başada halkı, yeterli mahsül alamadıkları yıllarda sorgum üreten diğer gruplarla, özellikle de Dassanech kabilesiyle işbirliği yaparlar. Dassanech kabilesi tarım ve balıkçılık dışında ticari işlemlerde kullanılan toprak kaplar da üretmektedir. Karalar da sorgum ve diğer ürünlerini taşımakta bu kapları kullanırlar.
Tarımı Omo nehrinin sel ve taşkınlarının sonucunda ortaya çıkan alüvyonlu topraklarda yapıyorlar. Seller ve taşkınlar geçtikten , sular sakinleştikten sonra nehrin kıyısında biriken yumuşak ve bereketli topraklara fasülye, mısır, sorgum, patates ve kabak gibi bitkilerin tohumlarını ekiyorlar. Nil’in kıyılarında bu tür tarım Antik Mısır dönemlerinden beri yapılageliyor. Su kabağı hem yemek, hem de kurutulduktan sonra su, süt ve bal taşımakta kullanılıyor. Bazı kabilelerde kask gibi kafalara da takılıyor. Sorgum tüm Omo vadisinin değil tüm Etiyopyanın en önemli tarım ürünü. Yerel ekmekten, ( injera) püresine, yemeğinden, biralarının yapımına kadar her yerde kullanılıyor.
Bu arada Omo nehri üzerine yapılmakta olan Gebe III barajının Afrikanın dördüncü büyük barajı olup, Omo vadisinde yaşayan kabilelerin pek çoğunun hayatını olumsuz etkileyeceği, sürdürmekte oldukları yaşam şeklini terk etmek zorunda kalacakları gerçeği de tüm çevrecileri kaygılandırıyor. Bunu engellemek için verilen mücadele ne yazık ki kazanılamadı. Taşkınların getirdiği alüvyonlu topraklar kalmayacağı için bu barajın yapımından ilk etapta Kara ve Dassanech kabilelerinin zarar göreceklerine kesin gözüyle bakılıyor.
Karalar pek çok kabileyle dostça ilişkiler sürdürürken, komşuları Nyangatom ve Mursilere karşı dostça olmayan oldukça farklı bir yaklaşımları vardır. Bu ilişkiler ara sıra , ama kanlı çatışmalara neden olurlar. 1993 yılında Omo nehrinin doğu tarafındaki ekilebilir arazilerin mülkiyeti konusundaki anlaşmazlık nedeniyle en son kanlı çatışma yaşanmıştı.
Bununla birlikte, bazı Karalara göre, Mursi kabilesi ile çatışmalar, genç Karaların silah ve onunla elde edeceği prestijli kimlik (bir kişiyi başarıyla öldürmek için) arzusu nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu gibi Karalar , savaşçı olarak ne kadar değerli ve korkusuz olduklarını diğerlerine ispat etmek istiyorlar.
En önemli iki Kara köyü Dous ve Korcho’dur. Köylerde insanlar konik kulübelerde (ono) yaşıyorlar. Bu evler termitleri‘in kulübeyi tutan tahta direklerin toprak altında kalan kısımlarını kemirmeleri nedeniyle yılda yaklaşık iki kez yenilenmektedir. Bu kulübelerin önünde, ailenin kurak mevsimde uyuduğu düz bir bölüm vardır. Bir köyü ziyaret ettiğinizde, kulübenin ve diğer yerlerin önünde, Y şeklinde iki direkten oluşan bir tür “kapı” fark edersiniz. Direklerin üstünde, manda kuyrukları, kulaklar ve toynaklar gibi bir dizi nesnenin asıldığı yatay ahşap çubuklar vardır. Evin sembolik girişi olan bu çerçeveye mulda deniyor. Ayrıca aile ve klan muldaları var. Her köyün sonunda bir marmar, yani ,sadece evli insanların gidebileceği ve en önemli ritüellerin yapıldığı kutsal bir yer vardır.
Bir Kara erkeğinin hayatındaki en önemli tören, bir grup öküzün üzerinden koşarak ve düşmeden geçmesi gereken Pilla ya da Boğa sıçraması denilen törendir. Bu ritüel ergenlikten yetişkinliğe geçişi ve evlenebilecek durumda olduğunun işaretidir. Tören Hamarlarınkine benzer, ancak Kara’nın düşmeden öküzlerin üzerinden koşarak geçebilmek için sadece dört şansı vardır. Topluluk uygun bir sürü oluşturamazsa, Hamar’dan bir tane ödünç alır veya Dassanech’ten satın alırlar. Pilla törenini geçen genç erkek evlenebilir. Çeyiz 127 keçiye sabitlenmiştir ve genellikle evlilikten sonraki yıllarda ödeme yapılır. Törenin dinsel değeri yoktur. Zaten din oldukça basittir, atalara, büyücülük ve sihire saygı duyan ve yaratıcı olan bir tanrıya inanılır.
Öküzden atlama törenine katılacak gençler bütün köy tarafından desteklenir ve cesaretlendirilir. Bu törenler genellikle hasatın iyi olduğu yıllarda yoğun olarak yapılır. Çünkü konuklara keçi eti, mısır ve Akele denilen bir bira sunulur.
Karaların 28 günde bir yaptıkları başka bir ritüelleri daha vardır. Bu ritüel Karaların hayatlarında çok önemli bir yeri olan Omo nehri kıyısında yapılır. Amacı erkeklerle Timsahlar arasındaki barışı sağlama olan bu ritüel her ay, yeni ayın başladığı günde erkekler arasından seçilen birisinin halkını Omo nehrinde yaşayan timsahlardan koruyan kısa bir töreni yapmak üzere karanlık gecede nehrin kıyısına inmesiyle başlar. Elinde üzerinde yaprakları olan bir demet dal taşıyan adam suyun kenarına iner, demeti suya batırır, aşağı yukarı sallayarak suyu dalgalandırır ve orada olduğunu işaret eder. Ardından otoriter bir sesle ” timsah, dinle burası benim, babamın, babamın babasının. Buralardan uzak dur. Halkıma, sürülerimize ve çocuklarımıza zarar verme, onlara izin ver ” der. Sonra dalları kıyıya çamurun üzerine koyar, kendini de suya bırakır. Suya dalar, çıkar, vücudunu yıkar , ardından köye döner.
Bölgedeki diğer kabilelerle benzer şekilde, Karalarda da genç ve bekar insanlar arasındaki cinsel ilişkiler açıktır, ancak herhangi bir çocuk , evlenilmeden veya yaşlıların kutsaması olmadan önce yapılan bu ilişkilerden kaynaklanırsa ciddi sosyal sorunlar yaratır. Bu çocuklar kötü şans olarak kabul edilir (++mingi) ve terk edilir. Geçmişte bu bebekler ya Omo nehrine atılırmış, ya da savana’ya terk edilirmiş. ++Mingi lanetli anlamına gelir.
Karalar soylarını ” saf ” tutmak için kabileler arası evliliklere ve evlilik dışı doğurulan çocuklara ( Mingi) karşı çok katı kurallar koymuşlar. Mingilerin kıtlık, doğal afet ve şanssızlıkların doğal taşıyıcıları olduğuna inanılır. Aynı şekilde özürlüler ve ikizler de aynı konumdadır. Mingi çocuğunu terk etmeyen anne dışlanır, törenlere alınmaz, köyün içine ve köyün sosyalleşme merkezine sokulmaz, onunla konuşulmaz ve iletişim kurulmaz.
Merkezi yönetimin aldığı karar sonucunda bu gün Mingi kabul edilen çocukların öldürülmesi yasaklanmıştır. Ancak yörede bu geleneğin hala sürdürüldüğü konuşulmaktadır.
Ayrıca, özürlü veya zihinsel anlamda problemli doğan çocuklarla , üst dişlerin alt dişlerden önce büyüyen çocuklar da Mingi olarak kabul edilir ve öldürülmesi gerekir. Genç yaşta erkeklerde penise zarar veren, kızlarda memeye zarar veren kazalar da kötü şans olarak kabul edilir ve çocuğun terk edilmesine neden olabilir. Bu inanç Hamar-Banna, Arbore ve Tsamako’da özellikle yaygındır. Hükümetin terk etmeyi ortadan kaldırmaya yönelik çabaları güçlü bir muhalefetle karşılaşmıştır. Çünkü bu kabileler , mingi’nin aile ve kabileyi utandırdığına inanırlar.
Kara köylerindeki evler de Hamar köylerindeki evler gibi ahşap direkler arasının çamurla kaplanması yöntemiyle yapılmış konik kulübelerdir. Evlerin yapımında taş kullanılmaz. Köyün tam ortasında bir toplanma ve sosyalleşme alanı vardır. Bu alanın bir kısmının üstü çardak gibi dallarla kapatılmış, gölgelik haline getirilmiştir. Evler bu alanın etrafına yapılır. Ayrıca toplanma ve törenler için kullanılan bir geniş meydan daha vardır. Küçük baş hayvanların ve tahılların depolandığı bir kaç küçük yapı daha köyün içerisinde yer alır.
Hemen, hemen her ailenin iki kulübesi vardır. Ana kulübeye Ono denir, ailenin reisi, karısı ve çocukları gece bu kulübede yatarlar. Ayrıca ev içi aktiviteler ve mutfak malzemelerinin bulunduğu bir kulübe daha vardır, buna Gappa denir. Yemekler genellikle dışarıda yakılan bir ateşin üzerinde pişirilir. Ancak yağmurlu havalarda bu işler Gappa da yapılır.
Ana kulübe ( Ono) tüm aile tarafından kullanılır, ancak erkek daha fazla kadınla evlenirse ( en fazla üç kadınla evlenebilir) her eş için ayrı bir kulübe yapması gerekir.
Kara halkının bir kralı veya lideri yoktur. Köyle ilgili alınacak kararlar veya anlaşmazlıkları çözmek için köyün yaşlıları bir araya gelir ve çoğunluk yöntemiyle karar alırlar. Alınan bu karar geçerli ve uyulması gereken bir karardır. Ancak bu karar toplantılarına kadınlar katılamaz.
Kara kabilesi halkını diğer Omo vadisi kabilelerinden ayıran en temel özellik yüz ve vücut süslemeleri ile boyamalarıdır. Bu, süsleme ve boyamalar, ince ve ayrıntılı işlemelerden, kaba ve parmaklarla yapılmış , ancak çarpıcı resimlere kadar uzanan bir çeşitlilik gösterir. Boyamalarda beyaz rengi (alçı), siyah rengi (kömür), sarı, oksit ve kırmızı rengi mineraller ve topraktan elde ederek tablo yapar gibi vücutlarını ve yüzlerini boyarlar. Boyamaları tamamladıktan sonra kafalarına, omuzlarına veya yüzlerine kır çiçekleri, sarmaşıklar veya yeşil dallar takıp, tam bir pastoral tabloya dönüştürüyorlar.
Kara kabilesinin geleneksel ritüellerinin bir çoğu, aynı soydan gelen ve yaklaşık olarak 50.000 kişilik nüfuslu büyük bir kabile olan Hamar’dan kaynaklanmış olabilir. Bu iki kabile neredeyse aynı Omotik dilleri konuşur. Her iki grubun törenlerinde bulunan sembolizmin çoğu, birlikte zengin kültürel bir tarihleri olduğunu gösterir. Kara halkı, özellikle vücut ve yüz boyama sanatını mükemmelleşerek kendilerini birçok kabileden farklı kılmışlardır. Kendilerini günlük olarak renkli hardal, beyaz tebeşir, sarı mineral kaya, kömür ve toz haline getirilmiş demir cevheri ile boyarlar. Vücutlarına çizdikleri tasarımlar günlük olarak değişebilir ve basit yıldızlardan veya çizgilerden, beç tavuğu tüyleri gibi hayvan motiflerine veya en popüler olan, gövdeyi ve bacakları kapsayan sayısız el izine kadar değişebilir. Karalar vücut boyamayı yıllar içerisinde kültürel anlam ve sevinçli dışavurumculuk dolu, canlı, estetik açıdan hoş, iletişimsel bir sanat biçimine dönüştürdüler. Aynı zamanda bu sayede kabileyi ziyaret edenlerden gelir elde ederek, kabilenin ihtiyaçlarını da karşılamayı başardılar.
Hem Kara hem de Hamar erkekleri, durumu, güzelliği ve cesareti belirtmek için kendilerine ayrıntılı saç modelleri ve başlıklar oluşturmak için kil kullanırlar. Özellikle bir dekoratif başlık, her iki kabilede de benzer sembollerle yapılır. Devekuşu tüyü ile gri ve kırmızı koyu sarı kil saç topuzu takan bir adam, başka bir kabile savaşçısını veya aslan, leopar gibi tehlikeli bir hayvanı cesurca öldürdüğünü gösterir. Bu kil saç topuzunun yapımı genellikle üç gün kadar sürer. Her üç ila altı ayda bir yeniden yapılır ve söküldükten sonra bir yıla kadar tekrar takılabilir. Bir erkeğin boynuna takılan büyük boncuklar da büyük bir hayvanı öldürmüş olmak anlamına gelir.
Vücut dövmeleri, bireyin cinsiyetine bağlı olarak önemli sembolizm veya estetik anlam taşır. Adamın göğsüne dövme veya kesikler yapılması, diğer kabilelerden düşmanları öldürdüğünü ve kendi topluluğunda saygı duyulduğunu gösterir. Göğsündeki her çizgi bir öldürmeyi temsil eder ve tüm göğsü çizgilerle dolu olanları sayısı az değildir.
Karalar için güzel gözükmek önemsenen bir duygudur. Bu yüzden giysiler ve takılar kadar vücudun direk kullanılması da çok önemli ve yaygındır. Vücudu ve yüzleri boyamak, çiçeklerle veya başka objelerle bu tabloyu zenginleştirmenin yanı sıra vücuda yapılan basit ama acılı dövmelerde çok anlamlı ve önemlidir. Yapılmak istenen desene ait yara izleri bıçak, jilet, ustura veya bir dikenle kesilerek yapılır. Daha sonra ciltte kalıcı ve kabarık bir izi kalması amacıyla yaranın içerisine kül basılıp kapatılır. Bir süre sonra yara iyileştiğinde ciltte kabarık bir şekilde izi kalmış olur. Karo kadınları, göğüslerinde, kollarında ve omuzlarında derin kesikler yapılıp külle ovulduğunda bu kesiklerin iyileşme sürecinin sonunda kabarık olarak görüntü vereceğini, bununda cinsel güzelliği arttıracağına ve kendisinin , şehvetli ve çekici olarak kabul edileceğine inanırlar.
Karaların yaptıkları bir diğer vücut süslemesi de alt dudaklarına açtıkları bir deliğe soktukları tüy, çiçek, metal veya tahta bir çubuktur.
Kara kadınları ve erkekleri vücutlarının üst kısımlarını örtmezler. Ancak kadınlar neredeyse bir şal gibi boyunlarından omuzlarına kadar çeşitli renklerde boncuk takarlar.
Evli kadınlar dirseklerinin üzerine iki büyük bilezik takarken, evli olsun veya olmasın tüm kadınlar birden çok çeşitli bilezik takar. Aynı şeklde küpe de çok severek kullandıkları bir süslenme aracıdır. Bazı Kara kadınları, Hamar kadınları gibi yakası deniz kabuklarıyla süslü keçi derisiyle vücutlarını sararlar, hatta küçük çocuklarını da onun içerisinde sırtlarına bağlı olarak gezdirirler.
Genç kızlar ise vücutlarının üzerine bir şey giymez, ancak altlarını renkli peştemal sararak örterler.
Kabiledeki tüm erkeklerin ellerinde hem oturmak, hem yastık diye kullanmak, gerektiğinde de kendilerini savunmak için kullandıkları küçük bir tahta tabure bulunur.
Kabilelerde kur yapma amaçlı danslar sık sık yapılır ve çoğu zaman bu çılgın, ateşli dansların sonucu gelecekteki evliliklerle sonuçlanır. Kabile topluluklarında düzenli olarak belirli ritüeller meydana gelir ve bazen komşu köylüler bu geçit törenlerine tanık olmak ve kutlamalara katılmak için bütün gece seyahat ederler.
Kara ve Hamar kabilelerinde genç erkekler için evlilik yaşının geldiğini gösteren Bula veya Pilla ( öküzden atlama töreni) törenini yılda bir kaç kez gerçekleştirilir. Ergen erkek, sığır sıralarını üst üste düşmeden (dört-altı kez) atlayarak “erkek” olmaya hazır olduğunu göstermelidir. Başarılı olursa, bu erkek çocukluktan çıkmış, evlilik için uygun hale gelmiş kabul edilecektir. (büyük kardeşleri zaten evli olduğu sürece) ve kutsal alanlarda yaşlılarla birlikte görünmesine izin verilecektir.
Kara kabilesi nüfus olarak küçük bir kabile olması nedeniyle her zaman risk altındadır. Omo vadisini etkisi altına alacak bir kentleşme, fabrikalaşma süreci, beraberinde getireceği sorunlarla Kara kabilesiyle beraber bu bölgede yaşayan diğer pastoralist kabilelerin de yaşamlarını, alışkanlıklarını, ritüellerini etkileyecektir. Nyangatomlar ve Mursiler gibi silahlı ve saldırgan kabilelerin nüfuslarının kalabalık ve silahlı olmaları zaten hassas olan ekosistemlerini, daha da kötü hale getirmektedir. Bölgedeki en küçük kabile olan bu grup, açıkça daha fazla silah gücüne, daha fazla sayıya ve muhtemelen birbirleriyle işbirliği içinde olan komşu kabilelerlerden gelen tehditlerle mücadele ediyor. Kara son zamanlarda bu daha büyük gruplarla barışmaya çalış, eğer eşsiz bir kültür olarak hayatta kalacaklarsa, komşularıyla barış içinde bir arada yaşamak zorunda olduklarını fark etmişlerdir.
Bütün bir kültür bağlamında bakıldığında, Omo kabilelerinin ve Kara’nın ilkel ama zarif yaşam tarzı hepimize kendi günlük ritüellerimize ve bizim için ne anlama geldiğine dair daha net bir bakış açısı sağlamalıdır. Modern dünyaya da çok katkıları olan ve kaybolmayan ritüelleriyle her ilkel kültür, kendine özgü olağanüstü nitelikleriyle medeni dünyayı da kültürel olarak zengileştirecektir.