Kahvaltı sonrası ” Kara” kabilesini ziyaret etmek üzere yola çıktık. Varmamız yaklaşık 3 saat sürmüştü. Omo nehrinin dönemeç yaptığı bir tepenin üzerine köylerini kurmuşlardı. Manzara etkileyiciydi. Arabayı köyün girişine, diğer gezginlerin araçlarının yanına park ettik. Köyün reisiyle köye giriş ve fotoğraf çekimiyle ilgili görüşmeyi rehberimiz yaptıktan sonra köyün içerisine dağıldık.
Bu kabile üyeleri vücutlarını ve yüzlerini boyuyorlar, kızlar ayrıca boyunlarına bol miktarda renkli boncuklar takarak süsleniyorlar.
Her köyde olduğu gibi bu köyde de çocuklar her yerde ve en öndeydiler. Bir çok fotoğraf çektik. Önce köyün erkekleri toplandı ,önce onları, daha sonra kızları ve çocukları çektik.
Bazıları poz vermeyi, daha fotografik olmayı öğrenmişler, ayrıca çektirdikleri her fotograf için para istiyorlardı. Köyün Omo nehrine bakan yamacında bir süre soluklandık, ardından köyün içlerine doğru ilerledik. Bir sürü kadın ve çocuk büyük bir mango ağacının gölgesinde oturuyorlar, bazıları çocuklarını emziriyor, bazıları uyutuyordu. Gençler bizdeki beş taş oyununa benzeyen bir oyun oynuyorlardı aralarında. Biz de dahil olduk. Acemiliklerimize çok güldüler, dalga geçtiler.
Afrika’nın pek çok yerinde ve bu bölgede halkın oynadığı ” boleé diye bilinen bir oyun var.( Mankala diye de bilinir) Bu oyun dünyanın pek çok ülkesinde oynanıyor. Taş ve çukur sayısı değişebiliyor. Karoların köyünde, bir ağacın altına, kocaman bir bole tahtası şeklini toprağı oyarak yapmışlar. Kalabalık gruplar halinde orada bu oyunu oynuyorlar. Bir süre onları seyredip, oyunun mantığını kavramaya ve öğrenmeye çalıştık.
Köyün içerisinde ki her ortam, her erkek ve kadın, her çocuk, her yaşlı, giyimi, takıları, duruşu ve giyinişiyle ilgimi çekiyor. Kimisi annesini emiyor, kimisi boynu ve kolları boncuklarla kaplı geziyor, bazılarının kafasında veya alt dudağına taktıkları tüyleri var. Çocuklar anneleriyle bütünleşmiş halde ve her yerde çocuklar var. Evler, tüm ailenin bir arada yaşadığı tek odalı, çatısı sazlarla kaplı klübeler. Tuvaletler dışarıda, ancak yemek içeride, havanın durumuna göre, içeride veya dışarda, yerde yakılan bir ateşin üzerinde toprak kaplarda pişiriliyor. Bulaşıklar ya aşağıda Omo nehri kıyısında , ya da suyu bidonlarla köye getirip evin arkasındaki boşlukta yıkanıyor. Hayvanlar ise evlerin arkalarında etrafı dikenli çalılarla çevrilmiş ağıllarında tutuluyorlar.
Beslenmeleri Balık, süt, sorgun ( süpürge darısı) ve mısır ağırlıklı. Omo vadisinde işgal ettikleri alan yaklaşık 450 km2, nüfusları 1.400 kişi civarında, toplam 10 köye dağılmış durumdalar. Bölgede iklim genellikle ılıman oluyormuş, ancak bizim ziyaret ettiğimiz gün aşırı bir sıcak vardı.
Omo vadisinde ki tüm erkekler ellerinde birer oturak taşıyorlar. Bu alet hem oturmaya, hem yastık gibi kullanmaya hem de gerektiğinde savunma amacıyla kullanmaya yarıyor. Ayrıca kabilelere göre şekilleri, üzerlerindeki desenler ve süslemelerde değişiyor.
Kara köyünden çocukların ısrarlarına dayanamayıp iki tane oturak alıp yolculuk hatıralarımın arasına kattım. Köy içerisinde dolaşırken bir kaç genç kız bileğimdeki metal takıları almak için uzun süre beni takip ettiler, bir sürü komiklikler yaptılar. Kendi boyunlarındaki boncukları gittikçe arttırarak önerdiler, ne kadar reddetsem de peşimi bırakmadılar.
Omo Vadisindeki ilk gerçek kabile ziyaretimizi yapmıştık. Yaşam şekilleri, beslenmeleri, evleri, evlilikleri, evlilik törenleri, ergenlikten çıkışları, önemli zamanlarının ritüelleri, çıplaklıkları, renkleri, süslenmeleri, boncukları, erkeklerin her an, her yere serbestçe işeyebilmeleri , oyunları, yemekleri, içkileri, kısaca her şeyleri bizim batı toplumunda alıştığımız hiç bir şeye benzemiyor. Etkilenmemek mümkün değil. Tabi ki bu yaşamları gördükçe insan kendine pek çok soru soruyor. Hangi yaşam şeklinin doğruluğunu sorguluyor.
Afrika kıtasının pek çok insanı sarıp, sarmalamasının ve dünyasında vaz geçilemez yapmasının nedeni de bu. Rengini, kültürünü, alışkanlıklarını unuttuğun, ezberlerini bozduğun, parayla değil, evlerle, arabalarla değil, pırlanta, altınla hiç değil , temiz bir avuç su, bir kaç keçi, yırtık veya solmuş bir tişörtle, eteklerine diktikleri gazoz kapakları, kulaklarına taktıkları yıldız vida veya boynuna astığı bir anahtar veya metal saat kordonuyla süslenip, mutlu olunan bir coğrafya burası.
İnsanlığın doğduğu, senin de insanlığını sorguladığın, Bir kez gidip, döndükten sonra daha az su tükettiğin ama hiç israf edemediğin, tabağına yeterince yemek aldığın ama tabağında yemek bırakamadığın bir coğrafya. Bir su kuyusu açmanın bedelinin beş bin dolar olduğunu öğrenince, hele bir de kadın, çocuk demeden kilometrelerce sırtında sarı su bidonlarını taşıyan insanları görünce duş alırken, traş olurken , diş fırçalarken harcanan suyun ne kadar kıymetli ama pek çok insan için beş bin doları bir çantaya, bir tatile harcamak yerine arada bir binlerce insanı, aileyi, çocuğu mutlu edebilme imkanına ne kadar yakın olduğunuzu anlıyorsunuz. Afrikadan dönerken, tekrar gitmenin yollarını aradığınızı fark ediyorsunuz.
Köyden çıkmadan, arabaların durduğu yerin yanındaki derme, çatma barakada köylülerin yaptığı kahveden içip arabamıza öyle bindik. Afrikanın her yerinde olduğu gibi bu köydede bizi çocuklar ve gençler uğurladı. Bazıları kendi ürettikleri bir şeyleri satmaya çalışırken , diğerleri bizden bir şeyler almaya çalışıyorlardı. Yanımıza aldığımız kalem, kalemtraş, defter ve boyaları çocuklara dağıtıp Turmiye doğru yola çıktık. Turmi çok küçük ve çok az gelişmiş bir kasaba. Bir kaç bakkal, birkaç tane de yerel lokantası varken turistik olmaya başlayınca barlar ve başka hizmetlerde devreye girmeye başlamış. Ancak su burada da problem olduğu için yıkama gerektiren her şeyden kaçınıyoruz. Kaçınamadığımız yerlerde de ya kabuklu meyvaları, ya da pişmiş yiyecekleri tercih ediyoruz. Buradaki ilk gecemizi kampta geçirmiştik, ikinci gecemizi “ Turmi Lodge” da geçirecektik. Lodge kasabanın dışında savananın ortasında sevimli bir yerdi. Eşyalarımızı yerleştirip çıktık. Mevsim sonbahar olmasına rağmen bir sürü kuş etrafta dolaşıyor, yuva yapıp, yumurtlayacak yer arıyordu.
Burada biraz zaman geçirecektik. Ziyaret edeceğimiz Hamar kabilesinin insanları hayvancılık ve tarımla uğraştıkları için köylerine ancak akşam üzeri dönebiliyorlardı. Onları ziyaret edip, yaşamları, köyleri ve diğer özelliklerini tanımak, anlamak istiyorduk. Kara kabilesi yazısı için tıklayınız.
ADDİS ABABA’DAN TURMİ’YE ETİYOPYA yazısı için tıklayınız
ARBA MİNCH-ABAYA-CHAMO GÖLLERİ KANAL GEZİSİ yazısı için tıklayınız
DORZE KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
JİNKA-KEY AFER PAZARI yazısı için tıklayınız.
JİNKA yazısı için tıklayınız.
ARİ KABİLESİ KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
DİMEKA PAZARI yazısı için tıklayınız.
TURMİ-OMO VADİSİNİN TAM ORTASI yazısı için tıklayınız.
KARA/KARO KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
HAMAR/HAMER KABİLESİ KÖYÜNDE yazısı için tıklayınız.
DASSANECH KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
ÖKÜZDEN ATLAMA-HAMAR EVLİLİK TÖRENİ yazısı için tıklayınız.
KONSO KABİLESİ-WAAQAA yazısı için tıklayınız.
ALAWA KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
AWASHA ULUSAL PARKI yazısı için tıklayınız.
4 Yorum