Dimeka pazarından çıktıktan sonra 1,5- 2 saat daha yol alıp Turmi kasabasına vardık. Turmi çok küçük bir kasaba, kasabanın ortasında bir kavşak var. Sola saptığınızda Karo kabilesinin köylerine gidiyor. Sağa giden yolda iple kapatılmış bir kontrol noktası var. Bu yoldan geçince Kenya sınırındaki başka bir kasabaya varıyorsunuz, orada gerekli izinleri alıp, kanolarla Omo nehrini aşıp en yoksul ama içinde en çok eğitimli gençler barındıran Dassanech ( dasaneş) kabilesine varıyorsunuz.
Biz hiç oyalanmadan akşamı geçireceğimiz kamp alanına yöneldik. Hava kararmadan ve yağmur bulutları yükünü boşaltmadan çadırlarımızı kurmak istiyorduk. Kamp alanı Omo nehrinin kurumuş kollarından birinin kenarında, güneşin bile neredeyse giremeyeceği dev mango ağaçlarıyla kaplı bir alandı. Kampı işletenlerin de yardımıyla çadırlar hızla kurulmuştu. Etrafı tanımak duşun, tuvaletin ve lavabonun yerini keşfetmek üzere kısa bir tur yaptım. Tuvaletler ve duş kullanılmaz durumdaydı, lavabo diye kullanılan yerdeki bidondan akan suya da çok güvenmemek gerekiyordu. Kampın diğer ucundaki kuyudan çıkarılan suyun da ne kadar güvenilir olduğunu bilemiyorduk.
Fiziki koşulların olumsuz yanlarının olması beni üzmemişti. Afrikanın ortasında bir yerde mango ağaçlarının altında yatıyor olmak başlıbaşına bir güzellikti. Bütün gece kuşların sesi hiç kesilmedi. Arada bir yarı uyanık onların ötüşlerini dinlemek huzur ve mutluluk sebebimdi. Çadırlara eşyalarımızı da koyduktan hemen sonra, daha oturmaya fırsat bulmadan , kampın köpeklerinin dere yatağına doğru havlayarak koşmaya başladıklarını gördük. Ben ve Alp o tarafa doğru yöneldik. Derenin karşı kıyısında 20-30 üyeli bir babun sürüsü vardı.
Köpekler de onlara havlıyorlardı. Babunlar bizi görünce ağaçların arasında kayboldular. Biz kampın arkasından geçen dere yatağına doğru yürümeye devam ettik. Tekrar maymunlara ve kuşlara rastlayıp, onların fotoğraflarını çekebilmeyi umut ediyorduk. Gerçektende değişik kuşlara rastladık, bazılarının fotoğraflarını çekebildik.
Kuş peşinde koşarken bazı ağaçlarda farklı maymunlara da rastladık. Bu sefer ki maymunlar siyah-beyaz Colobus maymunlarıydı. Daldan dala neredeyse uçarak geçiyorlardı.
Biz ne kadar sessiz yaklaştığımızı sansak da onlar bizi daha önceden görüp uzaklaşıyorlardı. Hava artık kararmaya başlıyordu geriye dönmeye karar verdik. Az bir süre yürüdük ki, sağımızdaki ağaçlarda tekrar bir hareketlenme oldu. Başka bir Colobus maymunu ailesi biraz içerideki ağaçların üzerine tünediler ve orada kaldılar.
Biz de sessizce yaklaşmaya çalıştık. Daha önce yağmur ormanlar ve savanlarda yürümüşlüğüm vardı, o nedenle çalıların ve ağaçların arasına hızla daldım. Ancak buradaki bitki yapısı başka bir yerdekine benzemiyordu. Tüm çalılar uzun ve sert dikenliydi, gömleklerimizi, kollarımızı taka taka ağaçların dibine zar, zor ulaşabilmiştik. Şansımıza bu sefer Colobuslar hiç kıpırdamadan bizi seyrediyorlardı.
Bir kaç kare çektikten sonra biraz hareketlediler. Daldan dala, ağaçtan ağaca geçişleri hayranlık uyandırıcıydı. Bir süre daha izledikten sonra kampa geri döndük. Kampı işleten kardeşlerden kadın olanı İspanyol bir gezginle evlenmiş ve ondan bir erkek çocuğu olmuş. Adam daha sonra Turmi’yi terk etmiş uzun sürelerle Addis Ababa ‘da yaşamaya başlamış. Çocuk sanki hep mahzun gibiydi, üzülmüştük. Dünya tatlısı bu melez çocuk bir anda kalbimizi fethetmiş ve ilgi odağımız olmuştu.
Kampta çalışanlar akşam yemeği için ne yemek istediğimizi sormuşlardı, biz de tavuk ve avakado istemiştik. Bir süre sonra kucaklarında canlı bir tavuk, motorla geldiler. Belli ki akşam yemeğimiz oydu. Hava karardıktan sonra mango ağaçlarının altına masaları kurdular, beyaz bir örtü, tabaklar, çatal ,bıçak, peçeteler. Bir kaç atıştırmalık geldikten sonra, mutfak olan barakadan kafasında beyaz ahçı şapkası ve önlüğüyle ahçıbaşı çıktı geldi. Kendini tanıttı, yaptığı yemeği anlattı ve servis etti. Omo vadisi gerçeğiyle taban tabana zıt, Fellini filmlerindeki sahneler tadında bir sahneydi. Tavuk lezzetli ancak yine çok sertti. Ardından ikinci yemeği ve son olarak da meyveyi sofraya getirdi. Kahvenin ardından masalar dahil her şey toparlanmış, ahçı da motorsikletine binip gitmişti.
Kampta bizden başka genç ,Fransız bir çift kalıyordu. Kenyada safari yapmışlar oradan Etiyopyaya gelmişlerdi. Yemekten sonra sundurmanın altında bira içip, sohpet ettik. Bob Marley çalıp Rastafaryanları yad ettik.
( Rastafaryanlar yazısı için tıklayınız )
Otelde olamayacak kadar mutlu olmuş, neşelenmiştik. Çadırlarımıza yorgun ve keyifli girdik, kuş sesleri uykuya çabuk kavuşturmuştu.
ADDİS ABABA’DAN TURMİ’YE ETİYOPYA yazısı için tıklayınız
ARBA MİNCH-ABAYA-CHAMO GÖLLERİ KANAL GEZİSİ yazısı için tıklayınız
DORZE KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
JİNKA-KEY AFER PAZARI yazısı için tıklayınız.
JİNKA yazısı için tıklayınız.
ARİ KABİLESİ KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
DİMEKA PAZARI yazısı için tıklayınız.
TURMİ-OMO VADİSİNİN TAM ORTASI yazısı için tıklayınız.
KARA/KARO KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
HAMAR/HAMER KABİLESİ KÖYÜNDE yazısı için tıklayınız.
DASSANECH KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
ÖKÜZDEN ATLAMA-HAMAR EVLİLİK TÖRENİ yazısı için tıklayınız.
KONSO KABİLESİ-WAAQAA yazısı için tıklayınız.
ALAWA KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
AWASHA ULUSAL PARKI yazısı için tıklayınız.
Bir Yorum