Güne erken başladık. Jinka’ya varmamız normal şartlarda 7-8 saat sürecekti. Yollar oldukça kalabalıktı. Hareket kabiliyeti olan her araç ve canlı trafiğin bir parçası sayılıyor ve ona göre hareket ediliyordu. İnek ve keçi sürülerinin ardı arkası kesilmiyordu, at arabası, eşek arabası, öküz arabası gibi müteharrik gücü canlı olanlar da hatırı sayılır fazlalıkta yollarda yerlerini alıyorlardı.
Bu arada geçtiğimiz bir köyün dışında sopalar üzerinde yürüyen çocuklarla karşılaştık. Çoğu zaman daha kalabalık ve vücutlarını boyayarak yola çıkıp, para karşılığı poz verdiklerini öğrendik. Bizim şansımıza yola iki çocuk çıkmıştı. Fotoğraflarını çekip devam ettik.
Motorlu tüm araçlar ve bisikletlerde yollarda seyir halindeydi. Bazı okuyucular “ ne var bunda” diyebilir. Onlara söyleyeceğim bu güne kadar gördükleri ile mukayese edemeyecekleri bir hareketliliği hayal etmeye çalışmalarıdır. Bütün şöförler ( bizimki dahil ) o kadar alışmışlar ki, hayvan sürülerinin arasından azıcık gaz keserek ve hiç tedirgin olmadan geçiyorlar. Bu duruma hayvanlarda alışmış, arabalara göre tedbirlerini alıyorlar, panik yapmıyorlar.
Yaklaşık 4 saat sonra , rehberden durmasını istediğimiz Key Afer pazarına ( sadece perşembe günleri kuruluyor ) gelmiştik. Arabamızı Key Afer kasabasının girişine bırakıp, pazara doğru heyecanla yola koyulduk. Bu pazarın önemi yöredeki bazı kabile üyelerinin neredeyse buluşma yerleri olup, bizim de onlarla ilk karşılaşma yerimizin olmasıydı. Pazarın girişinde rehberimiz, daha önceden ayarladığı, kabilelerle iletişimi olan ve onların dillerini konuşabilen yerel rehberle buluştu. O önde biz arkada pazara girdik. Kabile üyeleri genellikle fotoğraflarının çekilmesini istemiyorlar. Ancak pazarın genelini çekerken de ses çıkartmıyorlar. Şayet ilginç gördüğünüz bir insanı veya grubu çekmek isterseniz rehbere haber veriyorsunuz, rehber onlara gidip para teklif ediyor, izin alırsa fotoğrafını çekebiliyorsunuz.
Pazarın girişinden itibaren karmaşa ve bağırışlar başlıyor. Esasında bağırış demek de doğru olmaz, kendi aralarında yüksek sesle konuşuyorlar veya pazarlık ediyorlar. Kimisinin önündeki bezin üzerinde az sayıda domates, biber, patates gibi sebzeler, kimisininkinde ise ufak tefek meyveler sergileniyor. Bazıları ağaçlardaki kovanlardan bal toplayıp, kurutulmuş su kabaklarının içinde satıyorlar. Balların görünüşü çok güzel, ancak içine konulan kaplar temiz gözükmüyor. Yolculuğumuzun devamında, yiyecek taşımakta, yemek yemekte, hatta kask gibi kafaya takmakta ve daha pek çok yerde bu su kabaklarının kullanıldığını gördük.
Bazı Hamar kabilesi kadınları kırmızı, içinde hafif ışıltılar barındıran bir toz ve yanında da beyaz, krem’e benzeyen bir şey satıyorlardı. Rehbere sorunca, Hamar kadınlarının saçlarına sürdükleri boya ve tereyağı olduğunu öğrendik, böylece havadaki ağır kokununda kaynağını da anlamış olduk.
Süs eşyaları, boncuklar,takılar, kumaşlar ve diğer basit ihtiyaçlar pazarın biraz daha içlerinde, plastik su bidonları ve diğer malzemeler de biraz daha gerilerdeydi. Sol taraftaki büyükçe bir alan ise yerel ürünlerin, takıların, süs eşyaları, heykeller ve diğer otantik ürünlerin satıldığı yer olarak ayrılmıştı. Önce diğer yerleri gezip, bu bölümü sona ayırmıştık.
Yere serilmiş örtülerin veya derme çatma pazar tezgahlarının üzerinde sergilenen heykeller, masklar, takılar, kap, kacak, tahta çatal ve kaşıklar dışında bu pazarda diğer Afrika ülkelerinde pek rastlamadığım başka objelerde vardı. Hamar kadınlarının boyunlarına taktıkları “ilk eş” ve ikinci eş halkaları, keçi derisinden yapılmış elbiseler gibi .
Mursi kabilesi kadınlarının dudaklarına taktıkları tahta halkalar, erkeklerinin başlarına taktıkları bir deri üzerine sabitlenmiş boynuzlu, dişli obje, karo kabilesi kadınlarının boyunlarına taktıkları renkli boncuk kolyeler, bileklikler, bacaklara takılan metal halkalar da ilginç gelmişti.
Bir başka ilginç alet de, neredeyse tüm Omo vadisi kabilelerinin erkeklerinin ellerinde taşıdığı ufak, altı, on santim çapında, üstü biraz daha geniş ve yassı yapılmış bir tahta. Sonra merak edip sorduğumda ne işe yaradığını anladım. Bu alet hem üzerine oturmaya ,hem yastık diye kullanmaya, hem de gerektiğinde kendini savunmaya yarayan bir tabure. Şekilleri kabilelere göre değişiklik gösteriyordu.
Biz sakin, sakin, içimize sindirerek pazarı gezmeyi hayal ederken, ilk önünde durup, neler var diye baktığımız tezgahın satıcısı başta olmak üzere, önünde oyalandığımız, bir şey sormak gafletinde bulunduğumuz pazarcıların tamamı peşimizde, durmadan dürtüyor ve ellerindeki ürünleri satmaya çalışıyorlardı. Bu kalabalıktan ve çekiştirilmekten diğer tezgahlara bakmak imkansız hale geldi. Yerel sanatlara ilgimin çok olması bile beni pazarda tutmaya yetmedi ve hızla pazarı terk etmek istedim. Tabi ki bu çaba sorunlarımızı çözmedi. Arabaya kadar biz önde, satıcılar arkada, sürekli dürtülerek yürüdük. Adamlar bu işleri öğrenmişler, bıktırarak satıyorlar. Biz de ancak bir kaç parça alarak kurtulabildik.
Omo vadisini gezmek isteyen tüm gezginler için uyarım cuma günleri bölgede pazar kurulmadığıdır. Bir diğer uyarım da her pazarda ( Keyafer, Dimeka,Jinka,Turmi gibi) hemen,hemen aynı satıcılarla karşılaşacağınızı unutmamanızdır. Siz onları tanıyamayabilirsiniz, ki büyük ihtimalle tanıyamayacaksınız, Ancak siz beyaz ve seyrek rastlandığınız için tanınacaksınız. Pazarlık devam edecek.
Bu arada hangi günler, nerede önemli pazarlar kurulduğunu da yazayım; Pazartesi günü; Turmi, Salı günü; Jinka, Dimeka Perşembe günü ; Key Afer Cumartesi günü; Jinka, Dimeka
Pazarlar, yollardan daha tozlu, daha pis ve daha kötü kokuyor olmasına rağmen benim en çok ilgimi çeken yerler. Bütün yörenin neyle beslendiğini, neyle süslendiğini, ne malzemeler kullandığını, ekonomisini, sosyal hayatını, tarımını, çocuklarının ne tür şekerleri sevdiğini ve nasıl sosyalleştiklerini anlayabiliyorsunuz.
Key Afer pazarında alış verişleri veya işleri biten kabileler farklı yerlerde toplanıyorlar. Pazarın bitimine yakın da su kabakları içerisinde, kendi yaptıkları içkileri içip topluca sohbet ediyorlar. Sonra da yarı sarhoş veya biraz çakırkeyif olarak yollara düşüyorlar, köylerine doğru uzun bir yürüyüşe başlıyorlar. Bazı köyler yakın sayılabilecek mesafede, ancak pek çok köy için çok yol yürümek gerekiyor.
Arabaya bindiğimizde hepimiz elimizi yüzümüzü silmek ihtiyacı hissettik. Bu his yerel paraları ( Etiyopya para birimi “bırr” ) tuttuğunuzda daha yoğun olarak geliyor. Bankacılık sistemi yeterince gelişmediği için aynı para sürekli sokaklarda geziyor. Ortamın bütün kiri, pisi ve yağı paraların üzerine yapışıyor. Öyle ki kirden pek çok paranın üzerindeki resimler bile anlaşılamıyor.
ADDİS ABABA’DAN TURMİ’YE ETİYOPYA yazısı için tıklayınız
ARBA MİNCH-ABAYA-CHAMO GÖLLERİ KANAL GEZİSİ yazısı için tıklayınız
DORZE KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
JİNKA-KEY AFER PAZARI yazısı için tıklayınız.
JİNKA yazısı için tıklayınız.
ARİ KABİLESİ KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
DİMEKA PAZARI yazısı için tıklayınız.
TURMİ-OMO VADİSİNİN TAM ORTASI yazısı için tıklayınız.
KARA/KARO KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
HAMAR/HAMER KABİLESİ KÖYÜNDE yazısı için tıklayınız.
DASSANECH KABİLESİ yazısı için tıklayınız.
ÖKÜZDEN ATLAMA-HAMAR EVLİLİK TÖRENİ yazısı için tıklayınız.
KONSO KABİLESİ-WAAQAA yazısı için tıklayınız.
ALAWA KÖYÜ yazısı için tıklayınız.
AWASHA ULUSAL PARKI yazısı için tıklayınız.
Bir Yorum